İnsanoğlu beşikten mezara kadar
öğrenme ihtiyacını hisseden bir varlıktır. Zira hayatını
sağlıklı bir şekilde ikame ettirebilmesi buna bağlıdır. Bu da
gösteriyor ki, eğitim insanlığın zaruri ihtiyaçlarının
başında gelmektedir. Eğitim faaliyetlerinde göze çarpan en
önemli husus insanların eğiten ve eğitilen olmak üzere iki kısma
ayrılmasıdır. Gerçekleştirilen eğitim faaliyetlerinin başarıya
ulaşmasındaki önemli amillerden bir tanesi ise eğitici
konumundaki insanların yapılmasını istedikleri eylemleri ilk önce
kendi nefislerinde yapmaya çalışmalarıdır. Eğitilenlerin
anlatılan şeyleri algılanmasındaki en önemli husus önlerindeki
modelin sağlıklı olması ile yakından alakalıdır.
İfade etmeye çalıştığımız bu
konuyu Hazreti Peygamber (sav) güzel bir şekilde uygulayarak
ümmetine örnek olmuştur. Hazreti Peygamber’in (sav) üzerinde
dikkatle durduğu önemli bir mevzu, sadece tarla vazifesi gördüğünü
ifade etti bu dünyanın fani, ahir alemin ise baki olduğu
hakikatidir. Hazreti Peygamber (sav) bu gerçeği ifade ederken
ruhunun derinliklerinde hissederek yaşamış ve bu yolda örnek
olmuştur.
Rivayet edilir ki, bir defasında
Hazreti Ömer, iki cihan güneşi Peygamber (sav) efendimizin evine
gitmişti. Vardığında Allah’ın Resulü Peygamberimizin (sav)
bir hasır üzerinde yatmakta olduğunu gördü. Hatta hasır
Resulullah’ın (sav) teninin muhtelif yerlerine çukur açan izler
bırakmıştı. Bu manzarayı gören Hazreti Ömer ağlamaya başladı.
Onun ağladığını gören Hazreti Peygamberimiz sordu:
Niçin ağlarsın Ya Ömer?
Hazreti Ömer cevap verdi:
Niçin ağlama yani Allah’ın Resulü!
Kayseller ile Kisraların bunca nimetleri vardır. Onlar rahat
döşeklerde yatarlar. Sen ise kuru bir hasır üzerinde yatıyorsun.
Halbuki sen Allahın dostusun, onlar ise Allah’ın düşmanları.
Ey Allah’ın Resulü müsaade etsen de altına biraz yumuşak bir
şey koysak.
Hazreti Ömer’in bu sözlerini
dinleyen Hazreti Peygamber (sav) cevabın şunları söyledi:
Ya Ömer, bizim gönüllerimiz yalnız
Allah sevgisine mahal olabilir. Bu geçici hayat öyle büyük
debdebe ve saltanata değmez. Bir insan bir parmağını denize
daldırmış olsa, onda ne kadar su alabilir. İşte deniz suyuna
nispetle bu parmaktaki yaşlılık ne ise, ahiret hayatına nispetle
dünyada odur. Yazık o kimselere ki, ahiret hayatına nispetle dünya
hayatı bu olduğu halde, yine de gönüllerini mal mülk ve dünyevi
saltanat sevgisiyle doldururlar da Allah unuturlar.
İşte tebliğ ettiği ile yaşadığı
hayat aynı olan ve “ben dünyaya muallim olarak gönderildi diyen
Hazreti Peygamberden (sav) eğitim alan Hazreti Ömer’in hayatında
Allahın izniyle çok büyük değişiklikler meydana gelmiştir.
Zira İslamın eğitimi ile müşerref olmadan önceki cahiliye
dönemini tasvir eden Hazreti Ömer, iki şey aklıma geldiği zaman
çok üzülmekteyim; bunlardan bir tanesi cahiliye adetlerin uyarak
kız evladımı diri diri toprağa gümdüğüm andır. Ben onu
gömmek için çukur kazarken, o ise sakalıma karışan toprakları
temizlemekle meşguldü” diyerek bu anı hiç unutamadığını
ifade eder.
İslam ile müşerref olup Hazreti
Peygamberin (sav) eğitiminden geçtikten sonra Allah’ın izni ile
nasıl bir ruh inceliğine kavuştuğuna göz attığımızda ise
güzel bir manzara karşımıza çıkar.
Rivayet edilir ki, Hazreti Ömer bir
gece hizmetçisi ile dolaşırken uzak bir yerde ateş yandığını
farketti. Hazreti Ömer şöyle dedi:
Herhalde bunlar soğuk olduğu için
yollarına devam edememiş bir kafiledir. Ateşin yandığı yere
yaklaştılar. Yaşlı bir kadın ve çevresinde ağlaşan çocukları
gördüler. Ateşin üstünde bir tencere vardı.
Hazreti Ömer yaklaşarak selam verdi:
Esselamünaleyküm…
Ve aleyküm selam…
Yaklaşmamıza izin verir misiniz?
Hayır için geleceksen gel, yoksa
çekil git.
Bu halimiz nedir?
Gece vakti soğuktan perişan olduk
Çocuklar neden ağlıyor?
Açlıktan ağlıyor.
Tencerede ne var?
Tencere su dolu. Kepçe ile suyu
karıştırıyorum. Çocuklar uyuyuncaya kadar bunu yapmak
zorundayım.Ne un var evde, ne şeker. Ömer’le aramızdakini Allah
biliyor. Bunun hesabını ondan soracak.
Allah size merhamet etsin. Ömer nasıl
olurda sizin halimizi bilebilir?
Halife olurda nasıl halimizi bilmez?
Hazreti Ömer hizmetçisine işaret
etti oradan uzaklaşarak doğruca erzak deposuna gittiler. Ömer bir
çuval alarak hizmetçisine şöyle dedi:
Şunu sırtıma yükle.
Müsaade ederseniz ben taşıyayım
efendim.
Hayır. Yükle sırtıma...
Hizmetçisi kendi almak için ısrar
edince. Hazreti Ömer kızdı:
Sen kıyamet günü benim günahlarımı
taşıyabilir misin?
Çuvalı sırtına alan Hazreti Ömer
koşar adımlarla kadının bulunduğu yere gitti. Çuvaldan biraz un
çıkardı. Ateşi üfleyerek alevlendirdi. Yemek pişinceye kadar
üflemeye devam etti. Pişen yemeği tabağa koyarım çocuklara
verdi.
Kadın hem çocukları doğuruyor hem
de dua ediyordu:
Allah seni hayırla mükafatlandırsın.
Sen Ömer’den daha çok halifeliğe layıksın.
Sen hayır dua et. Şayet yarın
halifenin yanına gelirsen beni orada bulursun dedi.
Bir müddet çocukları seyretti.
Karınları duyan çocuklar biraz oynamış sonrada uyuma
başlamışlardı. Hazreti Ömer bu durumu görünce memnun kalmış
ve oradan ayrılmıştı.
İşte bir yanda
cahiliye döneminde Hazreti Ömer’in kendi kızını diri diri
toprağa gömen hali, diğer yanda anlattığı ile yaşadığı
örtüşen Hazreti Muhammed’in (sav) eğitiminden geçtikten sonra
başkasının yetim çocuklarına sorumluluk bilinci ile yardım
etmeye çalışan hali…
Bu anlatılanlardan yola çıkarak
özellikle annelere, babalara ve toplum içinde eğitici konumunda
olanlara seslenmek istiyorum, lütfen çocuklardan yapmalarını
istediğimiz şeyleri sadece söylem olarak dile getirecek şekilde
kalmayalım, işin özüne, ruhuna inerek geleceğimiz olan
çocuklarımızı yaşayarak örnek olalım. Yoksa ariflerin dediği
“Her hacıdan hacı olmaz pul dökmeyle Mekke’ye / Eşekten
derviş olmaz, taş çekme ile tekkeye” sözünü aklımızdan
çıkarmadan lafla peynir gemisi yürümeyeceğini unutmayalım.