Konuşabilmek Yüce Yaratıcı
tarafından insanlara verilen en büyük nimetlerin başında gelir.
Birbirimizi konuşarak anlar ve hayatı konuşarak paylaşırız.
Sevinçlerimizi, umutlarımızı, hüzünlerimizi, hayal
kırıklıklarımızı, fikirlerimizi velhasıl hayata dair her
şeyimizi konuşarak ifade eder ve anlamlandırırız. Konuşmak
hayatımızın önemli unsuru konumundadır. İhtiyaçlarımızın en
başında gelen eğitim, karşılıklı iletişim üzerine kurulmuş
bir süreçtir. Bu sürecin işleyişinde konuşmak önemli bir işlev
görmektedir. Eğitim sürecinde eğitimcinin konuştukları ile daha
etkin olabilmesi için nasıl bir haleti ruhiyeye sahip olması
gereklidir? Aslında bu konu üzerine söylenecek çok şey vardır.
İlkönce bilgi olmadan etkili bir
konuşmaya dayalı eğitimin olamayacağını tespit etmeliyiz.
Eğitim veren her fert alanı ile ilgili yeterli bilgi birikimine
sahip olmalıdır. Elde edilen bilgi birikiminin niteliğide çok
önemlidir. Bilgi kirliliğinin yoğun olarak yaşandığı günümüzde
önemli olan doğru bilgilerle insanların kendilerini
donatmalarıdır.
Eğitimcinin yaptığı konuşmaya
yüklediği manada ulaşılmak istenen hedefe varmada etkilidir. Eğer
amacınız insanları iyiliğe, güzele, doğru olan değerlere
taşımak ise yapılan konuşma dinleyen üzerinde daha fazla tesir
bırakacaktır. Çünkü hakikati bağlı olarak konuşmaya gayret
etmek, dinleyicinin kalp gözünü açarak söylenenlere kulak
vermesine vesile olacak güçtedir.
Eğitimci muhatabına değer verdiği
ölçüde etkili olacağını gözden ırak tutmamalıdır. Ancak
zamanda muhatabının kapasitesine hesap ederek hitap etmeye dikkat
etmelidir. Mevlana’nın dediği gibi: “Ne kadar anlatırsan
anlat, anlattığın karşındakinin anladığı kadardır.”
Konuşmada belkide en mühim nokta
samimiyettir. Samimiyet dilden dökülen cümlelerin membaının
gönül olduğunu muhataba hissettiren en önemli unsurdur.
Samimiyete dayanan bir konuşmanın arka planında şan şöhret,
makam mevki, para pul el etme sevdası ana gaye olarak yer almaz.
Zira yapılan her işin karşılığında bir getiri olabilir ama
eğitimle uğraşan her fert işin bu boyutunu aşıp, verdiği
eğitim manevi boyutunu ön planda tutmalıdır. Bunun yolu ise
samimi olmaktan geçer. Eğer konuşmacıda insanlara ahlaki
değerlere dayalı bilgiler aktarmanın gayretkeşliği varsa,
samimiyet duygusu sözcükleri sarıp sarmalar ve muhatabın gönlüne
doğru bir seyre çıkarır.
Netice itibari ile doğru bilgiden,
hakikate bağlı olma gayesinden, muhatabın kapasitesini bilip ona
değer verme ölçüsünde ve en önemlisi samimiyetten ödün
vermeden yapılan konuşmaların dışındaki sözcükler, eskilerin
tabiri ile “ laf u güzaf” olmaktan öteye geçemez. Yani
“beyhude söz, abes, faydasız lakırdı olmaktan” başka bir işe
yaramaz.
İnsanın ağzından çıkan sözün
toplum nezdinde değerinin ne olacağına kelam veya laf olma
niteliği karar verecektir. O halde gelin içi bom boş “laflarla
peynir gemisi yürütmeye çalışmak” yerine “az olsun öz
olsun” ölçüsünden hareketle samimi sözlerle insanların
gönlüne hitap eden konuşmalar yapmaya gayret edelim. Zira dünya
sözle inşa ediliyor. Bunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayalım.
Sevgili Yunus Emre’nin dediği gibi:
“Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı,
Söz ola ağulu aşı,
Yağ ile bal ede bir söz”6